Senin gözlerinde çocuklar oynuyor; benim gözlerim, bir huzurevinin huzursuz dinginliğinde…
Senin göz bebeklerinden çığlık çığlağa çocuk kahkahaları yükseliyor; benim göz bebeklerimde, bir cami avlusunun terk edilmiş hüznü susuyor…
…Sen bakma benim bu söylediklerime, her zamanki gibi benim kendimle konuşmalarım bunlar…
Bazen değiş tokuş ederdik gözlerimizi, Sen ilkbahar kokan bir ihtiyar, ben sonbahar kokan bir genç olurdum…
İkimizde bilirdik ki; bütün mevsimler birbirini içinde saklardı…
Tıpkı, bir üzümün çekirdeğinde hem sirkeyi hem de şarabı saklaması gibi…
Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…
Aslında ikimizin de tarifi yok; ne güzel…
Aşkın meali yok, tarifi yok, dizginleri yok; ne güzel…
Belki de Seni hiç tarif edemediğim için yoksun; ne güzel…
Ve ne güzelsin Sen…
Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…
Ben çocukluğumda evimizin duvarlarına hep resimler çizerdim…
Belki de bu yüzden sınırlanmış kağıtlara resim çizmeyi hiç sevemedim…
Ben Senin yüzünü hiç çerçeve içine almadım düşlerimde…
Yüzünü sevdiğim her şeye çizdim…
Şehri İstanbul’un denizine, gün batımına, lodosuna ve yüzyıllardır hiç değişmeyen siluetine…
Şehrin yüzü bile değişti ama Senin yüzün hiç değişmedi; ne güzel…
Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…
Evden kaçan bir çocuk olurdum bazen… akşam geç saatlere kadar, bir oyun parkında haşarılık yapardım…
Evden kaçmanın en güzel yanıydı, üşüyüp, evi özleyerek geri dönmek…
Ben Senden kaçtığım zamanlarda da hep üşüdüm, özledim ve tekrar sana döndüm…
Sadece Seni daha çok özlemek için, evden kaçan bir çocuk oldum bazen…
Evden Senin için kaçan bir çocuk olmak; ne güzel…
Bir serüven olmak gerekiyor aşk için, tarife sığmamak…
Aslında ikimizin de tarifi yok; ne güzel…
Aşkın meali yok, tarifi yok, dizginleri yok; ne güzel…
Belki de Seni hiç tarif edemediğim için yoksun; ne güzel…
Ahmet Savaş Özpınar
Photo by Bahar Gök
Siam Beach Koh Chang Thailand