Archive | Ağustos 2012

yüreğinin götürdüğü yere gitmek…

Bazen insan ceketini alıp çıkmalı,
Yüreğini de yanına almalı,
Ardına bakmamalı,
ceketini alıp çıkmalı…
Uzun soluklu gitmeli,
Uzaklaşmalı öylece,
Çarpıp kapıyı çıkmalı,
hoşçakal demeden,
gitmeli…
Elveda demeden,
çıkıp gitmeli,
kimsenin bilmediği en uzaklara,
yüreğinle beraber,
sevdan ile yan yana…
ayaklarının değil,

İlknur AKPINAR

etme…

sana yazdığım bütün şiirler
en nihayetinde başka bir kadının aklını çelebilir
hiç bir cümle de gizli özne olarak bile yerini alamayabilirsin
yada içten içe beklediğin mektup zarfının içi boş çıkabilir
hali hazırda gözlerin senden habersiz ağlayabilir
ağlama…

sana söylediğim bütün sözleri
en nihayetinde başka dudaklarda söyleyebilir
hiç bir söz diziliminde adlarımız yanyana gelemiyebilir
yada gen haritanı benden başkalarıda ezberleyebilir
hali hazırda gözlerin senden habersiz unutabilir
unutma…

bir meleğin başlattığı isyan devrim niteliği taşıyabilir
bunun akabinde insanlar o meleğe şeytan diyebilir
o şeytanın kulağına fısıldaması sonucu aklın karışabilir
ömrün başka dillerin anlamlarını öğrenmekle geçebilir
hali hazırda gözlerin senden habersiz yokluğuma alışabilir
alışma…

sonbaharı beklemeden yapraklar intihara teşebbüs edebilir
mevsimi gelmeden insanlar göç edebilir
ellerin olur olmadık zamanlarda beni teşhis edebilir
sana yazdığım bütün şiirler bütün sözlerimi
hali hazırda gözlerinin yardımıyla inkar edebilir

G. Akan

sevdiğim kadın adları gibi demişti bir şair hatırlarmısın

sevdiğim kadın adları gibi demişti bir şair hatırlarmısın

kendinle konuşmaya başladığında döner ayna sana
bildiğinde gidilecek en uzun yolunun sırtından ibaret olduğunu
ağlarını örmeye başlar usulca içindeki sesler
hep güzelsindir
hep özel
hep istenilen
hep özlenen
ama başucun boş her gece
sigara izmaritlerinden yayılan koku kaplar duvarlarını
duvarların ki tek aşkın!
tek sırdaşın!
tek anlayanın!
çok güzelsindir
çok özel
çok tek!!
kendinle konuşmaya başladığında döner sana ayna unutma!
hep birilerinin hayatında güzelsin varoldukça
hep bi parça
biraz gülüşünden biraz bakışından ısırırlar
etinden kanından kadınlığından ısırırlar birz
oysa hep güzelsindir
bir şarap kadehi kadar narin ve ruj lekeli
kırmızı!!!
bir fısıltı kadar ulaşılmaz ve hayret verici
kendinle konuşmaya başladığında döner sana ayna!!
hep sevilen bir kadın adı olursun hatıralarda..

MİNNET EYLEMEM NESİMİ

Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
iblisin talim ettiği yola minnet eylemem

Aldırma, yürü.

Aldırma, yürü.

Dostum, yollar yürümek içindir.
Fakat, şu gerçeği de hiç unutma:

Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir.
Yol boyunca; yola çıkıp da yürümeyenleri,
Yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları,
Yoldan metafizik uyuşturucularla keyif çatanları,
Tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları,
Maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı gidip, 50.metrede yola yatanları,
Yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce, yolculuk üzerine zor atanları,
Yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları,
Ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp, ömür boyu tafra satanları,
Beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları,
Yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin…Göreceksin dostum…
Aldırma, yürü.

Kana kana baldıran zehrini içeceğim!

Kana kana baldıran zehrini içeceğim!

Vahşi ve sağır ruh, gel kalbime, gel diyorum,
Tembel, miskin canavar, sen tapılası kaplan;
Şu titreyen parmaklarımı uzun zaman
Ağır, yoğun yelene daldırmak istiyorum;

Acılı, üzgün başımı usulca sokayım
Teninin kokusuyla dolu eteklerine,
Solgun bir çiçek gibi derinden derine
Pis kokan ölü aşkımı içime çekeyim.

Hayatdan çok uyumak istiyorum uyumak!
Kuşkulu bir uykuda, tatlı ölüm misali,
Vicdan azâbı duymadan öpücüklerimi
Bakır gibi cilalı güzel vücûduna yaymak.

Ancak senin yatağının uçurumu yutar
Şimdi artık dinmiş olan hıçkırıklarımı;
Senin ağzında unutuşun o güçlü tadı,
Léthé ırmağı öpüşlerin içinden akar.

Zevkin buyruklarına uymak, boynumun borcu,
Çünkü, kaderim alnıma peşin yazılmış böyle;
Ben, günahı körükleyip aşkın ateşiyle
Alevlendiren uysal kurban, ben masûm suçlu,

Dinsin diye bu acı, uyuşsun diye kinim
Yıllardır altında hiç kalb barındırmayan
Sivri göğüslerinin güzelim uçlarından
Kana kana baldıran zehrini içeceğim!

BAUDELAİRE

LAVINIA

LAVINIA

LAVINIA

Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar,
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalan istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.

Özdemir ASAF

Herşey şimdi itiraf

Herşey şimdi itiraf

Gece lambası kırmızı bir kadın yapıyor beni
Herşey şimdi itiraf edilmeli:
Kocam bir çingeneydi.
Eşiniz bir çingene mi hanfendi? diye sorarlardı.
Hayır efendim derdim, hayır eşim bir sanatkardır.
Eski yırtık gecelikler, eski yırtık çarşaflar
Eski,yırtık bir sızıyla sevişirdik.
Herşey şimdi itiraf edilmeli:
Bir picaması bile yoktu benim kocamın baylar.
İnsan çingeneyse, yani ruhu çizgiliyse
İnsan acıyla yalnızca sevişebilir baylar!
Soruyorlar. Soruyorlar:
“Ellerin neden titriyor sevgilim”
Bilmiyorlar doğmadan öldürdüğümü üç-beş çingeneyi.
Üç-beş dünya kaldı artık aramda dünyayla
Artık açıklayamam bir türlü.
Ne tuhaf geçmişim kırmızı bir kadın yapıyor beni.
Herşey şimdi itiraf…

Didem Madak

HER KADIN KENDİ AĞACINI TANIR

HER KADIN KENDİ AĞACINI TANIR

HER KADIN KENDİ AĞACINI TANIR

Sana geldiğimde
Kanatlarını,
Siyah taşlarla örülmüş
O ıssız şehrin üzerinde açacak,
Bulduğum bir ağacın dallarına tüneyecek
Ve acıyla bağıracaktım.

Her kadın kendi ağacını tanır.

Uçtum o gece.
Karanlığın girmeye korktuğu şehri geçtim.
Gölge olmayınca ruh yalnızdı. Uludum.

Bejan Matur