Archive | Ekim 2012

Şükrü Erbaş / kuyu ipi

Şükrü Erbaş / kuyu ipi

Geldim
Yağmurdu
Ayrılık pervanesiydim
Acı zamandı
Gözyaşından kalandım
Her yer yalnızlıktı
Taşlar merhametiydi
Evlerin gizli kalbiydim
Mağrur bir kalabalıktı
Kirpiklerim ağzımda
Kuyu gibi
Yol diliydim
Yanlışım doğruya eş
Söyledim durdum:
Uzak güzeldi…

Geldim
Kapalı iklimdim
Herkes kusursuzdu
Hareli bir bıçak
Bir kadında
Döndükçe soğuk
Yaraydım
Gittim
İmkandan özgür
Bir yetinmezlik ruhu
Zaman paniği bedende
Arı balda boğulmasındı
Geldiğim…
Hayal soğudu…

Şükrü Erbaş / kuyu ipi
Görsel Soad2K

BAHAR AĞRISI / Nevzat Çelik

BAHAR AĞRISI / Nevzat Çelik

BAHAR AĞRISI

bir bahar daha dönüp gidecek kapıdan
bir bahar daha sensiz yaşanacak
demek
bir bahar daha
insanlar asılacak şafakta

ben en çok şafakları ağlarım

Nevzat Çelik
photo by Bahar Gok

Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım – Paulo Coelho

Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım - Paulo Coelho

Tanrı, güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bugünün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz.

Mutluluk kimi zaman bir kutsamadır ama çoğu zaman bir fetihtir. Günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor. Acı çekeceğiz, zor zamanlar yaşayacağız, ne var ki bunlar geçici, iz bırakmayan dönemler olacaktır ve daha sonra geriye dönüp gururla ve inançla bakacağız.

Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım – Paulo Coelho
photo by Bahar Gok

İthaka / Konstantin Kavafis

İthaka / Konstantin Kavafis

İthaka
İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon’dan.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon’a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.

Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike’nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.

Hiç aklından çıkarma İthaka’yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonundakocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.

Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthakaların.

(Çeviren: Cevat Çapan)
Konstantin Kavafis
photo by Bahar Gok

İthaka / Konstantin Kavafis

İthaka / Konstantin Kavafis

İthaka
İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon’dan.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon’a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.

Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike’nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.

Hiç aklından çıkarma İthaka’yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonundakocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.

Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthakaların.

(Çeviren: Cevat Çapan)
Konstantin Kavafis
photo by Bahar Gok

hiçbir meleğin fikrinde ben olmamalıyım.

hiçbir meleğin fikrinde ben olmamalıyım.

Bugün mümkünse beni düşünme.
Sen, yüzüne giydirdiğin soğuk terler için yapabileceklerini anlat sokağa.
Olmadı,
minik acılar orkestrasını olmayan kollarıyla idare etmeye çalışan şefin
protez hayalinden bahset hafif,alttan.
Ama sakın sarktığın dünyadan boşluğa düşme!
Ki bilirim, o dünya çok sarhoş ve fettan.

Sakın beni düşünme.

Sen namluyu düşün.
Amansız seri cinayetler işlenecek bu gece şehirde
kim bilir hangi köşede kıstırıp mıhlayacaklar davayı
unutma;
içinde hala saklamaya çalıştığın, leylakların yattağı bir hücre var
biraz mülteci yanın.
Ki, o leylaklar, haziran toprağına kurban edecek sızıyı.

Üzerinde;

kırmızı kurdelalı bir İstanbul sereceğim ayaklarına. Ama önce gelmen lazım, seni çılgınca öpmem.
Posta kutunu açık tut
en önemlisi sök at kalbinin kilitlerini
kalbini açık tut.
Mahçup etme bizi güvercinlere

diye yazan bir kart göndermişsin.
Ve bir dip not düşmüşsün şuursuzca;
oralar şimdi sağuk, keşke koynumu gönderebilsem; N’olur üşütme!
Üzerinde silik bir tarih.
Üzerinde unutulmaya mahkum bir koku.
Üzerinde; hiç bir cinayeti aydınlatmayacak bozbulanık bir doku.

(Birgün hatırlarsan eğer iyi yanımı hatırla.Soğuk yanıma aklını iğneleyip tek başına üşüme!)

Biliyorum; ekmek kırıntılarını takip edip sana gelmem gerekiyordu.
Ama görüyorsun işte koca bir mızıkçıyım
Şehrin kanlı kaldırımlarına kafa tutan koca bir yıkım
kimbilebilir ki,
belkide Pinokyo’nun Geppetto’ya söylediği en büyük yalanıyım.

Beni düşünme;
oyuncakları suç aleti sayılan çocukların dünyasından nasıl kurtubabiliriz onu düşün.
3. Dünya Savaşının kapısına dayandığını hisseden padişahın,
kılıç bilerkenki telaşının
kırmızı, çirkef yanını düşün.

Geceyi incitme,
çünkü elinin değdiği yerde kuşlarla birlikte bende olmalıyım.
Sen, içimin kıyamet gibi akan nehirlerinde bir kul eli uzatılmasını bekleyen
yaralı tanrıları düşün alabildiğine.

Bir tanrı ölüme bu kadar yakınken,
hiçbir meleğin fikrinde ben olmamalıyım.

Necmettin Topçu
Photo by Bahar Gok

Şahmeran’ın Bacakları – Murathan Mungan

Şahmeran'ın Bacakları - Murathan Mungan

“Önce bir bulanık suya bakar gibi bakacaksın önündeki beyaz boşluğa. Hani gökyüzüne bakarken bulutlar nasıl biçimlenirse gözünün önünde, dağa benzer, kuşa benzer, insana benzerse işte öyle bir bulutlu yumaktır önündeki beyaz boşluk. Bir şahmeran sureti getir
gözünün önüne, onun karakalem bir suretini çimeye çalış.
Senden önce çizilenlere benzeyecektir, hiç korkma bundan. Kaçınılmaz bir yoldur bu, geçilmesi gereken bir yol. Ve geçilmesi gereken bir yol. Uğramadan olunmaz bir konaklama yeridir. Acemidir, çocuksudur, senden önce çizilinlere benzer, ama gene de senindir, senin olmalıdır. Başkalarında görüpte kaptığın çizgilerin arasından kendi çizgin titrek de olsa, cılız da olsa görülmelidir. “Bakın, ben buradayım!” demelidir. Demelidir ki ardı gelsin.”

Şahmeran’ın Bacakları – Murathan Mungan

Masmavi

Masmavi

Masmavi
Ey,
göklerin sesiyle gelen ışık
o sahipsiz mevsimlerin
ilk müjdesi
saçak altından orta yere koşan
yaz güzeli
ahmak ıslatan gözlerine leyl bulaşmış
oysa
dudağımdan içtiğin yağmur tanesi
dilinde kiraz çiçeği

Yelda Karataş
photo by Bahar Gok

Gül Kokuyorsun / Edip Cansever

Gül Kokuyorsun / Edip Cansever

Gül kokuyorsun bir de
Amansız, acımasız kokuyorsun
Gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
Dayanılmaz bir şey oluyorsun, biliyorsun
Hırçın hırçın, pembe pembe
Öfkeli öfkeli gül
Gül kokuyorsun nefes nefese.

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
Sen koktukça düşümde görüyorum onu
Düşümde, yani her yerde
Yüzü sararmış, titriyor dudakları
Şakakları ter içinde
Tam alnının altında masmavi iki ateş
İki su
İki deniz bazen
Bazen iki damla yaz yağmuru
Mermerini emerek dağlarının
Şiirler söylüyor gene
Ölümünden bu yana yazdığı şiirler
Kızaraktan birtakım şiirlere
Büyük sular büyük gemileri sever çünkü
Ve odur ki büyüklük
Şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
O zaman ölünce de şiirler yazar insan
Ölünce de yazdıklarını okutur elbet
Ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
Yaşamanın her bir yerinde.

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Bu koku dünyayı tutacak nerdeyse
Gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
Herkes, hep bir ağızdan: gül!
Ve her şeyin üstüne bir gül işlenecek
Saçların, alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Bembeyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne
Kurumuş gözyaşlarının
Titreyen kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş çenelerin
Ağarmış dudakların
Unutulmuş çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin üstüne
Ve her şeyin üstüne bir gül islenecek.

Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi, gündüzü, yıldızları
Görmemişiz hiç
Tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
Göreceksiniz nasıl
Güller güller güller dolusu
Nasıl gül kokacağız birlikte
Amansız, acımasız kokacağız
Dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Gül Kokuyorsun / Edip Cansever
Art by Vizerskaya